22 Mayıs 2007 Salı

can dostum cilt III



Kendisi İzmir’den transferimizdir. Eskiden Şirinyer’in gülüyken, şimdi Atina’nın gülü olmuştur. Okula ilk adım attığım gün, yani Ekim 2001, sabahın köründe, ben daha tek gözüm açık kendime gelmeye çalışırken, hiç durmayan çenesiyle beni ayıltmış ve kendine hayatımda çok sağlam bir yer edinmiştir.

“Zaten uyanamamışım, kim bu koca kafalı kız?” diye içimden söylendiğimi hatırlıyorum. “Amma saçı var kızın, amma da çok konuşuyor, ne bu böyle?” diye de söylenmeye devam etmiştim. Nereden bileyim, o çok saçlı, eşek gözlü kız hayatımda aradığım ve eksikliğini hissettiğim biri olacak? Tam 4 sene, 2005 Temmuz’a kadar, dip dibe geçti. Neye heveslensem, baktım yanımda yine bu kız. Dedim ki, double major yapayım, baktım o da yapıyor. Dedim ki, bus 101 alayım-ben almadım gerçi ya, zorla verdiler- baktım o da alıyor. Her hafta geleneksel cookie günlerimizdi. O cookie denilen zırvaları hiç üşenmeden beraber yiyip, bitirdik! Dedim ki Büyükada’ya doğru bir uzanayım, baktım yanımda oturuyor. Dedim ki bir kayık sefası yapayım, baktım tam karşıma geçmiş oturuyor. Sonra dedim ki, şu Atina-Selanik hattı güzel görünüyor, baktım aynı otel odasındayız. Yan yana saçımızı yapıyoruz. Yan yana tavernada oturmuş, içiyoruz. Yan yana Casa La Famme’da dans ediyoruz. Yan yana taksiden atılıyoruz. (O bizimle kara trende seyahat etmedi, neler kaçırdığını bilmiyor.) Geldik 2005’e. Dedim ki, şu Samothraki ne güzel yer, bir gideyim, baktım aynı feribottayız. Yan yana poğaça yiyoruz. Yan yana denizde yüzüyoruz. Yan yana dans ediyoruz. Yan yana mahsur kalıyoruz. Yan yana bir Lada’ya tıkışıyoruz. 2005 Temmuz’unun 8’i, keplerimiz başımızda. Yan yana mezun oluyoruz. Yan yana keplerimizi havaya fırlatıyoruz. Yan yana Reina’da dans ediyoruz.

Kendini “Ben ortalık şaklabanıyım!” diye tanımladığına bakmayın, hayatımızın olmazsa olmazıdır. Bir yerde çay içiyorsak gözlerimiz hep onu arar. Hep “Biz üç kişiydik” şarkısı gelir aklıma. Ne zaman Ada’ya gitsem, ne zaman Boğaz’da kahvaltı etsem ya da ne zaman içiyor olsam, o yanımda canlanıverir. Boğazıma bir şey düğümlenir kalır, onsuz keyif vermez hiçbir şey. İkizimle yaptığımız her sohbetin içindedir, onsuz dedikodu yapılmaz, yapılamaz. Kendisi yanımızda olmasa da, desteği hep yanımızdadır. Biliriz ki, canımız sıkılsa dinleyecek bir zat Atina’da bulunmaktadır.

Dışarıdan gözler bizi hayretle izlediler okul hayatımız boyunca. Hatta şaşırdılar. Her alanda yarıştığımızı, bu rekabetin dosta kazık atarak sonuçlanacağını sandılar ama olmadı. Biz yarışmadık, paylaştık çünkü. Her şeyi paylaştık. Mutlulukları da, hüzünleri de, sorunları da, başarıları da. Bunu yaparken bir çıkar beklemedik. Sadece paylaşmak için paylaştık. Normali de buydu bizim için. Böyle görmüştük, böyle yaşayacaktık. Aksi düşünülemezdi.

İyi ki hayatımdasın, hayatımda olmaya da devam edeceksin. Zaten biliyorsun ama yine de söylemeden duramayacağım, İstanbul’da bir evin var, 24 saat hizmet veren, kapısı hep sana açık, sıcak çay da var. Hadi gel…



Hiç yorum yok: