29 Mayıs 2007 Salı

Nasıl?

Saat şu anda tam 23:37. Uzun gecelerimden biri daha olacak. İş görüşmesine gittim akşamüstü. Yolda içim daraldı. İçimden hiç gelmedi gitmek. Gittim kadının karşısına oturdum. Kaçmak isteği şöyle bir yaladı geçti. Aklımda bir dolu düşünce. Yüzümde aptal bir ifade. Salak salak güldüm durdum. Sıkıldım kardeşim. Eve kendimi zor attım.

Serin bir yel esti. Gözlerimi kapattım. İçim serinledi. Yemek hazırladım. İyice rahatladım. Şimdi de sadık dostum kadehim ve ben oturmaktayız. Arka fonda "camdan kalp" çalıyor. Sakin sakin içip müzik dinliyorum. Benim böyle içme periyotlarım vardır. Arada bir gelirler, iyi de ederler. Bu aralar gelmekteler. Yakın bir zamanda kendimi Taksim'in sokaklarında kaybedeceğim demek bu. Kaybedeceğim dediğime bakmayın, evi bulurum alimallah. Kendim kaybolur ama, bir yerlerde unutulur. Unutulmazsa, bu beden yaşayamaz çünkü. Artık çok zaman kendimle yalnız kalmamaktayım, biliyorum ki yalnız kalırsak kıyamet kopacak. En fenasından. İçimdeki yıkılmışlık dökecek kendini ortaya. Diplere vuracak. O sebeple aklım türlü işle meşgul, kendimi dinlemekten uzağım. Bol bol başkalarını dinliyorum. Bu da benim hayatı geçiştirme yolum.

Yazın gelmesi de çözüm değil kendime. Uzayan günler, aklımı başka yerlere uçursa da, elimde olmayan bir dolu sebepten aklım oralardan kopup kendimi de alarak, tekrar olmak istediği noktaya saplanıyor. Obsessif şekilde sende saplı kalıyor. Gerçi ben biliyorum o bir dolu sebebi ama neyse. Duymak da istemiyorum, nasıl ki söylemek istemiyorsam.

Hafif bir yağmur başladı, şarkı da kendini havaya uydurdu...


Caddeler karanlık, caddeler ıpıslak
Sensiz geçen ilk gecemde,
Yalnız geçen ilk gecemde gökler ağlıyor, gökler ağlıyor, gökler ağlıyor
Gözlerim kızarmış, gözlerim şişkin, sensiz geçen ilk gecemde gökler ağlıyor, gökler ağlıyor, gökler ağlıyor
Birileri bir şeyler söylesin şu vefasız insanlara,
Nasıl, nasıl, nasıl, nasıl, nasıl, nasıl katlanırım?
Senin boşluğun büyük yapayalnız bu dünyada,
Nasıl, nasıl, nasıl, nasıl, nasıl, nasıl yaşarım?

Hiç yorum yok: