9 Haziran 2007 Cumartesi

can dostum cilt IV


Bu yazacağım şahsiyetle beraber dört ciltlik can dostlar ansiklopedisine tamamlayacağım. Zira benim can dostlarım bir elin parmaklarını geçmemekte.


Evet, azimle bizi kardeş zannetseler de hiçbir kan bağımız bulunmamakta. Sadece zihnimiz bir yerlerde buluşup, konuşuyor. Hem de hiç durmamacasına. İnsanlar bazen bizimle iletişim kurmakta zorlanmaktalar. Bu insanlara bizim en yakınlarımız da dâhil. İlker bir gün, kendi ağzıyla kabul etmişti bizimle iletişim kuramadığını. Eee, haklıydı, hiç garipsemedik biz de. Bazı zamanlarda biz de zihinlerimizle iletişimi kaybediyoruz çünkü. Bu anların canlı kanıtları da elimde. Çok zorlama beni cadı, ortaya döküveririm valla!


Yaz ayıydı tanıştığımızda. İşten dönen bir çalışandı kendisi. En önemlisi annemin arkadaşının kızıydı. Bizde arkadaşlık anneden kıza geçiyor, babadan oğla değil! Her gün aynı saatlerde işten evine dönüyordu. Ben daha ÖSS’ye girmiştim- yani yıl 2001-sonuçları bekliyordum. Doğal olarak pineklemekteydim. Aşkım doruklardaydı, hiç kimseyi gözüm görmüyordu İlker’den başka. (Gerçi tanıştığımızdan beri gözüm ondan başkasını görmüyordu ya neyse!) Hayatımın en güzel senelerinden biriydi dönüp bakınca. En sevdiğim dört can dostumu da aynı sene buldum. Ve bir daha hiç ayrılmadım. İlker’i saymıyorum, o çok daha önce hayatıma girdi. Taa, 1997’de. Aaa, yine konudan uzaklaştım. Ben burada sevgi kelebeğimi yazmaya çalışıyorum, İlker parazit yapma! Boyut farkı tabii, arada bir karışıyor.


Her neyse, gel zaman git zaman, her yerde karşıma çıkmaya başladı. Büfede oturuyorum, alışverişe gidiyorum, bakıyorum aynı zat her yerde. Sonra bizim zihinler bir oldu. Vücutlar ne yapsın, kafa nereye götürürse oraya gitmeye mahkûmlar. Beni bir akşam yemeğe çağırdı. Ben nereden bileyim, beni kötü emellerine alet edeceğini, saf saf gittim. Ne mi yaptı? İçkime ilaç koydu! Hahaha! Tabii ki, hayır. Ama öyle bir şey yaptı ki, ondan bir daha ayrılamadım. Kızım, bana büyü mü yaptın, ne yaptın alla alla!!!


Gel zaman git zaman, iyice kemikleşti arkadaşlığımız. Artık hiç birbirimizden ayrılamaz olduk. Saat sabah 5’lerde eve dönüyordum. Bizdeki bir çene ki hiç durmuyor, bir araya gelince kendini kaybediyor. Devirdiğimiz içki leşleri bizden önce teslim bayrağını çekiyordu.


Sonra yıl 2004 oldu. 5 Ağustos 2004. Hayatım durdu. İlk onu aradım. Niye bilmiyorum. Belki beni en iyi o anlar diye, o da yaralıydı, ben de. Her şey tam olacakken, sona ermişti. İkimizde de benzer yaralar vardı. Herhalde sebep bu. Bilmiyorum, aklıma ilk o geldi. Koşarak geldi. Aklım durmuştu, hiçbir şey düşünemiyordum. O da aynı durumdaydı. Benim için çok korkuyordu, her halinden belliydi. Nasıl toparlayacağımı düşünüyordu, o zaman gelecek miydi ya da acaba hiç toparlanabilecek miydim? İlker hayatımın en büyük aşkıydı, ilk aşkıydı, o bunun çok iyi biliyordu ve haklı olarak çok korkuyordu. Zor oldu ama toparladım. Ne kadar şanslıydım ki, beni çok seven bir dolu arkadaşım vardı. Bir tanesi her gün hiç üşenmeden İzmir’den telefon etti, bir tanesi her gününü benimle geçirdi, bir tanesi annesi ve kardeşiyle beraber bana evini açtı, bir tanesi ağlayarak telefon ettiğimde hiç sıkılmadan beni dinledi. O mu ne yaptı? Seferberlik ilan etti!


Sonra yıl 2005 oldu. Yaralıydı ama artık iyileşmenin zamanıydı. Yaşanacak uzun bir ömür vardı. Ve bu hayatı güzelleştirecek, yaşanır kılacak bir adam. Alınan yaralar, yürek üzüntüleri arkada bırakılmalıydı. O da öyle yaptı. Yeni bir güne uyandı.


Yıl 2006 oldu. Serin bir haziran günü, ben de onun yeni hayatına evet dedim. Ve mutlulukla objektiflere poz verdik.


Ertesi gün, onu uğurlarken içim bir garip oldu. Onu yolcu etmenin beni böyle yapacağını hiç tahmin etmemiştim. Yıllardır hiç ayrılmamıştık. Şimdi o millerce uzağa gidiyordu. O gidene kadar zor tuttum kendimi çünkü biliyordum ki ben ağlarsam, olay iyice sarpa saracaktı, zaten yeteri kadar zor bir andı. Beyaz atlı prensimiz ne yapacağını şaşırmıştı, neredeyse evlendikleri için benden özür dileyecekti. Asansöre bindiler ve gittiler. Japon çizgi kahramanları yanımda halt etmiş, kendi gözyaşımda boğulacaktım.


Evet, gelelim sadede, o miller var ya hiçbir şey ifade etmiyor. Sevgimiz öyle büyük ki, uzak da olsak kafalarımız konuşuyor. Belki birbirimizi daha az görüyoruz ama olsun! Çağ iletişim çağı ne de olsa! Ayrıca bizim kanatlarımız var!!! Hehehehe!!!

Hiç yorum yok: