20 Haziran 2007 Çarşamba

Demirciköy Belgeseli




“Demirciköy ve Biz” diye bir yazı bu. Efendim, durmaksızın günlerdir Demirciköy yollarındayız, böcek yeşili arabanın sahibi ve ben. Sevdik midir nedir? Sanırım sevdik. Yoksa tek gidişte neredeyse 30 km çeken bir yol hakikaten çekilmez.


İlk defa geçen hafta gittik. Camlar tamamen açık, tatil kaseti tam ses ve kafa sallayan iki tip. İlk manzara böyleydi. Yolu bulabileceğim konusunda bana güveniliyordu ama iki kez kaybolduk. İlk seferinde Zekeriyaköy semalarında, ikinci seferinde Demirciköy semalarında. İlk sefer kayboluşumuz kısa oldu. İkinci seferinde bir koyuncu amca tarafından kurtarıldık. Tabii önümüze çıkan bir de inek vardı. Tam yolun ortasında sakin sakin evine dönüyordu hayvancık, rahatını bozduk. Çarpsaydık olacakları düşündük ama sonra vazgeçtik. Zira altımızdaki bir at sineği kadar kalıyordu haşmetli ineğin yanında. Kaportada bir sinek nasıl durursa bizim araba da ineğin üstünde öyle duracaktı. Evet, tekrar yola koyulduk ve meşhur siteyi bulduk. Ama kaybolmamız daha bitmemişti. Kulübedeki amca sakince bir kroki üzerinden bize yolu tarif etti. İki saf saf bakan kafa tabii bu krokiden bir şey anlamadı. “O krokiyi bize vereceksiniz, di mi?” diye noktaladı boş bakışlarımızı zat-ı Xeyn. Kulübedeki amca sakince uzattı. Co-pilot olan ben, elimde krokiden bir şey anlamadan ve tavukkarası gözlerimle tam anlamıyla göremeden ( geceleri göremiyorum da, defo çok defo!) abuk sabuk sokak adlarından akla en yatkın olanları takip ederek havuza kadar Xeyn’i getirdim. Ama yine kaybolduk. 2 demiştim, demek ki 3 kere kaybolmuşuz. Sitenin içinde kaybolan iki avanak olarak tekrar telefonlara sarıldık ve Barış çoban misali bizi kurtardı. Tam tamına 2 saatlik yolculuktan sonra evin önünde park ettik. Sağlam motormuş valla, teklemeden o kadar saat gittik, Xeyn’in bu kadar yıldır hoyratça kullanmalarına rağmen. Şaka! Kendisi iyi bir pilottur! Hahaha! Hatta geçenlerde geri geri manevra yaparken, neyse bunu sonra anlatırım. Nerde kalmıştım? Evet, bir süre de evin bahçesinde takıldık. Uçuşan garip börtü böceği saymaksak huzur dolu bir mekan. Ancak dediğim gibi ne olduğu belirsiz bir dolu garip hayvancık uçuşmakta. Birkaç kez onlar tarafından sokulup oram buram şiştikten ve kızardıktan sonra eve dönüş yolu başladı. İçiniz viraj kaldırmıyorsa gitmeyin derim. Ya da torbalarınız hazır olsun!



Bu ilk gidiş bizi kesmedi. İneğe aşkımız kabardı ve yine yollara düştük. Gidişteki manzarayı anlatmıyorum, sallanan iki kafa desem anlarsınız. Bu kez kaybolmadık ama. Ve tabii ki ineğimiz ordaydı. “Jandarmanın ineği bu. Semirince kesip yiyecekler!” diye buyurdu zat-ı Xeyn. Psikopat bir insan olmasa benim yanımda ne iş var zaten değil mi ama? Tatlı ineğimizle bakıştıktan sonra, yine kaybolmadan havuzu bulduk. Resimden de anlayacağınız gibi tembelliğe devam. Zaten 2 senedir aynı ayaklara bakıyorum, evin kanepelerinde. Sıcak filan bize koymaz kardeşim. Çekirdeğimi çitleye çitleye öyle otururum. Öyle de oturdum.

Ve en son dün gittik. Elimde biram, ayağım ön konsolda, kulağımız çalan müzikte, değil; yaptığımız dedikoduda. Dedikodu yapınca yol insana koymuyor. Bir de içince. İçmek güzel zaten. Her neyse, jandarma arabası görünce şöyle bir nida yükseliyordu zat-ı Xeyn’den: “Aşağı!” Ben içe içe, o baka baka sosyal tesisleri bulduk. Kaybolmadık! Sonra erkeklerin engin zeka birikimlerini izledik. Canınız eğlenmek isterse erkeklerin pinpon maçını izleyin, hiç sıkılmazsınız. Sonra havuza girmeye gittiler. Eğlencelik istiyorsanız çekirdeğinizi alın ve izlemeye koyulun. Xeyn havuza atılma korkusuyla elinde sigarası olan biteni yukarıdan izledi, tabii ben de. Zaten yukarıdan izleyince böyle film izler gibi oluyor. Alacaksın patlamış mısırları ve çekirdekleri, gelsin biralar, gitsin boş şişeler. Bir yarım saat kadar havuz sefalarını izledikten sonra kaptık çantaları ve mekanı terk ettik.

Güneş bütün güzelliğiyle batarken, tatil dönüşüymüş gibi bir dinginlik çöktü üzerimize. Yavaş yavaş kıvrılarak virajları, geçtik orman yolunu. Güneş battığında evdeydim. Ruhum dinlendi daha ne diyeyim…


Hiç yorum yok: