26 Nisan 2007 Perşembe

can dostum cilt II



(hala seni yazarken zorlanıyorum!)


Yıl 1993. KAL’a ilk adım atışım. Üzerimde bir daha hiç takmadığım kravatım ve hiç giymediğim yeleğim. Nereden bileyim, bizim okulun bu kadar sıra dışı olduğunu, daha çocuğum ve gözüm açılmamış. Olağanüstü bir heyecan her yerimi sarmış. Gözüm okulun bahçesindeki insan yığınına takılıyor. Tam 2000 ve küsur kişi. Devamlı kıpraşan ve durmadan konuşan bir dolu insan. Hocalar istedikleri kadar bağırsın aldıran yok. Sonra isimler okunmaya başlıyor ve sonlarda ismimi duyuyorum. A sınıfındayım. Korka korka ama bir yandan da sevine sevine sınıfımı buluyorum. Gözüme bir sıra kestirip oturuyorum. Etrafıma bakınıyorum, 8 yıl beraber olacağım insanlara. Sonra önlerden bir kahkaha geliyor. Ama öyle sakin bir kahkaha değil, birisi çılgınlar gibi gülüyor. Sarı kafalı bir şey. Ela mı yeşil mi anlayamadığım gözleri var. (Gerçi sonunda yeşili fazla elaya karar kıldık ama.) Devamlı konuşuyor. İçimden diyorum ki “Bu ne çene, bu ne ses, bu ne gülüş!” Sonra göz göze geliyoruz. Deli deliyi çeker ya, bu deli de beni çekiyor. Nasıl bir çekim gücüdür! 6 yıl hep beraber oturuyoruz. Bu deli benim sıra arkadaşım oluyor. Kah defterlerimi sıradan atıyor, kah insanların kafasına salata fırlatıyor. Çok deli tanıdığınızı düşünebilirsiniz ama böylesi çok azdır. Ve ben ne hikmetse, bu nadir bulunan deli türlerinden bir çoğunu hayatıma dahil etmişimdir. Hala da etmeye devam ediyorum. Her neyse, şimdi burada anlattığım şahsiyet tam tamına 14 senedir hayatımdadır. Evet Xeyn, geçen gün Yalçın’a da söylediğin gibi, ben senin her şeyine alıştım. Şimdi bunları insanlara da anlatmaya karar verdim. Bakalım onlar ne düşünecekler.
14 yıl. Nasıl mı geçti? Acıyla, hem de derinden acıyla. Mutlulukla, hem de derinden mutlulukla. Kahkahalarla, hem de çılgın kahkahalarla. Hıçkırıklarla, hem de kulakları yırtan hıçkırıklarla.
Yoğun bakımın kapısından zorla içeri bakmaya çalışırken yanımda o duruyordu. Boyum yetmediği için kapıdaki yuvarlağa, zıplayıp abanıp içeriyi görmeye çalışıyordum. O yanımda, elinde çiçek sakin sakin sırtımı sıvazlayıp “Üzülme, her şey geçecek. Merak etme.” diyordu.
Sonra her şey değil ama çoğu şey iyileşti. O hayatımı durduran gün geldi. Caminin avlusunda yanımda ağlayan da oydu. “Merak etme, o çok güzel bir yerde, bizi izliyor. Büyük olasılıkla da halimize çok gülüyor. Üzülme, her şey geçecek.” Bütün bir yazını beni gezdirerek geçirdi. Kafam dağılsın, tekrar nefes alabileyim diye. Hiç bıkmadan, usanmadan yanımda yer aldı. Canım istedi Boğaz’a götürdü. Canım istedi Profilo’ya götürdü. Canım her yandığında sıkılmadan beni iyileştirmeye çalıştı. Hala da her derdim olduğunda tam yanı başımda onu buluyorum. Daha geçen gün Taksim’de kıtlıktan çıkmış gibi içip saçmalarken de yanımdaydı. Bütün zırvalamalarımı pür dikkatle dinledi. İçindeki garip şefkat bu zamanlarda hep ortaya çıkar ve bu özelliğini görebildiğim için son derece şanslı bir insanım. Yeter bu kadar hüzün! Biz doyasıya gülmek kısmına geçelim.


Sahne 1: Saat sabahın 5’i. Sabaha kadar konuşmuşuz. Uykuya daldık. Odada bir ses. “Kalk kafurun, namaza duralım!” Dışarıda itler ulumakta, ben yatakta gülmekten kırılmaktayım. Gülerim, ağlanacak halime. Ne akla hizmet, bu insanı evine çağırırsın, sonra birde yetmezmiş gibi odanda yatırırsın. Kaşınmışım değil mi?
Sahne 2: 31/12/1999. Ben İlker’e olan aşkımdan ölmekteyim. O elinde içkiler kapıya dayandı. Annemler itinayla yollandı. Milenyuma giriyoruz ya dibine kadar içilmeli. Dibine kadar da içtik, sonunda kafamız kuru pastaların içinde sızdık. En son hatırladığım telefonda İlker’e “Ben sana deliler gibi aşığım!” diye bağırdığımdı.
Sahne3: Yıl 2000. Özel ders alıyoruz. Yine beraber. Kurtulamadım ya. Karşımda oturuyor. Kulak, burun deliklerinden ve ağzından kalemler sarkıyor. Ders mi? Fonksiyonlar. Kim takar fonksiyonları? Bunu görüp de o dersten ne hayır görülür? Görülmez tabii. “Bu bir fonksiyon değildir!” diye bağıra dursun zavallı hoca, ben dağılmışımdır artık. O macera da orada biter.
Sahne 4: Aynı yıl. En ön sırada zavallı ben coğrafya dersini dinlemeye çalışmaktayım. Yanımda yine bu. Sakin sakin not alıyorum. Bir bakıyorum defter yok. Defter nerede? Yerde yatıyor. Manyak, gülüyor. Kalkıyorum, defteri alıyorum. Tam yerleşeceğim, bu sefer de kalemi atıyor. Bunu görüp de o dersten ne hayır görülür? Görülmez tabii.
Sahne5: KAL’ın kantininden binaya yürümekteyiz. Elindeki sandviçten garip salatalar sarkmakta. O da ne? Manyak insan almış o salataları önümüzdeki kızın kafasına atıyor. Yanındaki kız dönüyor. “Ay, kafanda bir şey var!” “Alsana!” “Alamam, iğrenç bir şey!” Yarıl!
Sahne6: Aynı yoldayız. Ağzında sakız. Elinde ufak sakız parçaları. Koparıp koparıp önümüzdekinin kafasına atıyor. Yarıl!
Sahne 7: Telefon çalıyor. “Alo?” Arka fonda bir sifon sesi! Yarıl!
Sayfalarca yazsam, bitmek tükenmez bilmez. Yıllar geçmiş, kardeşim olmuş. Ben onsuz yarım kalıyorum. Ve yokluğunu derinden hissediyorum. Taksim’de içerken yine yanımda. Ağlaya ağlaya aşkını anlatırken yine yanımda. Çılgınlar gibi gülüp birden ciddileşip “Ne bok yicem ya, a.q!” derken de yanımda. Ben yaşamayı bıraktığımda arkamdan ittiren de o. Elimden tutup tekrar yürümeye zorlayan da o. Kendimi yanında hiç düşünmeden kaybedebileceğim ya da sadece hiç konuşmadan saatlerce öylece oturabileceğim nadir insanlardan birisi. Ve ne şanslıyım ki, inişiyle çıkışıyla 14 yıldır hep yanımda.
Ne zaman içim daralsa ya da ne zaman doyasıya gülmek istesem, aklıma gelen odur. Çünkü bilirim ki, sesinde beni iyileştiren ve dolasıya güldüren bir güç hep vardır ve var olacaktır. Seni seviyorum manyak insan, hem de çok.

Ps: Duamızı bulamadım, nereye soktuysam!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

delileri seviom demiştim ya.... seni de seviyom.. iyi ki varsın.. iyi ki hep oldun yanımda... iyi ki hep olacaksın... yoksa senden başka kim bana hastanede beni bağladıkları zaman hot dog ve sigara getirir ki??? :)

Adsız dedi ki...

walla ben hatunumu yazarken zorlanmıyorum.. gerçi aynı zamanda yanımda "soğuk espri çıraklığı" da yaptığından dolayı yeni yeni pırıltıları da olmuyor değil bu konuda.. ee ne de olsa potansiyeli gayet iyi :)))
şaka bir yana.. ben her ne kadar iki yıl kadar tanısam da hatunumu (vay be aşkım, seninle zaman nasıl da geçmiş.. o kadar keyifliyim ki
;)..) yazdığın olaylara kat be kat ekleyerek yaşadım heheh..
hele hele ilk görüştüğümüz gün var yaaa ;)

seni seviyorum aşkım;)