16 Nisan 2007 Pazartesi

let my heart go...



“Let my heart go, let this heart be still….” diye söylüyor Metallica şarkısında. Hani senin en çok sevdiğin grup. Hani beraber dinleyip beraber söylediğimiz şarkıları olan. Eski Beşiktaş günlerinde… Elinde benim kumpirim, kulağında benim discman’im, sırtında benim çantam. Ayaklarında patenler, üstünde fishbone, altında bir türlü çıkarmadığın yırtık pantolonun. Hani bütün haşmetiyle parkı kaplayan Barbaros Paşa’nın altında otururken. Ben kaçarken kurstan, sen kaçarken işten, buluşurken orada. Hani bütün mutlulukları yaşarken beraber. Değerini bilemedim galiba o günlerin, dibine kadar yaşayamadım o mutlulukları. Bilseydim geçip gideceklerini, bilseydim geçip gideceğini böyle mi yaşardım? Şimdi oturmuş bakarken o heykele, aklımdan teker teker geçiyor bütün yaşananlar. En özgür günlerimi yaşadım belki de seninle, en derinden sevdim, en derinden üzüldüm, en derinden aşık oldum. Ömrümün sonuna kadar en derinde saklayacağım bir sevdaya sahip oldum sayende. Peşimi kolay kolay bırakmayacak anılarım var artık eteklerimde. Yorulmuş olsam da, bütün dünyam yıkılsa da, İstanbul’un her köşesi bana seni hatırlatsa da, birbirimizi bulduğumuz, birbirimizi hiç bırakmadığımız ve birbirimizi bu kadar çok sevdiğimiz için çok şanslıyım… Seni çok seviyorum…

"Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."

Ataol Behramoğlu

Hiç yorum yok: