28 Nisan 2007 Cumartesi

kıskançççççççç!!!!!


Hayatım boyunca kıskançlık duygusundan nefret ettim. Hiç kimseyi kıskanmadım. İnsanların beni kıskanmasındansa korktum. 25 yaşıma girmeye günler kala içimdeki kıskançlık karşıtı duygular iyice depreşti. Büyüdükçe duyguları daha derinden hissetmeye başlıyor galiba insan. Birini kıskanmayı hiçbir zaman anlamadım ve bu yaşımdan sonra da anlayacağımı düşünmüyorum. Hatta devamlı gözleri telefonda, sevgilisini kontrol etme ihtiyacı duyan insanların acil psikolojik yardıma tabi tutulmaları gerektiği konusunda uç fikirlere sahibim. Çünkü bu durum benim için bir saplantı, yoğun bir güven eksikliği, hastalıklı bir durumdur. Karşımdaki insanın beni dinlerken bir yandan da sevgilisinden rapor alması beni delirtir. İçimden söylenir dururum, hatta çok zaman dışımdan da söylendiğim olmuştur. “Ben yokken düşün sevgilini kardeşim, ben burada eşekbaşı mıyım, bir şey anlatıyoruz değil mi?” diye aklımdan buna benzer yüzlerce düşünce geçer ve sonunda keyfim kaçar. Oflayıp, pöfler ve kalkar giderim. Yapmışımdır, bundan sonra da yapacağımdır. Hele kıskanılmak beni hem korkutur hem de deli eder. Eğer bunu yapan sevgilimse, akıl sağlığı pek yerinde değildir ve acilen terk edilmesi gerekmektedir. Bu duygunun sebebi belki de kontrol altında tutulmaktan nefret etmemdir kim bilir. Zaten bana güvenmiyorsa ya da ben ona güvenmiyorsam birbirimizle ne işimiz var? Ayrı kapılara yol almak bu durumdaki en akıllıca durumdur. İş fazla uzatmadan bitirilmelidir. Ama bunu yapan arkadaşım veya tanıdığımsa iş değişir. İşte o zaman korkarım çünkü aynı kulvarda yarışmak gibi bir durum söz konusuysa sırtınızı kollamak zorundasınız demektir. Hem dikkatli olayım hem de rekabet edeyim diyorsanız o işten ne verim alabilirsiniz söyleyin bana. Bu durum beni ölesiye korkutmuştur ve korkutmaya devam etmektedir. O yüzden bir insanın benim dostum olduğunu rekabet ettiğimde anlarım. Eğer bana destek oluyorsa korkulacak bir şey yoktur ama sezdirmeden yoluma taş koymaya çalışıyorsa hemen bütün ilişkimi keserim.
Aynı durum insanların parası için de geçerlidir. Paranın zaten gökten yağdığını düşünen ufak beyinli insanlar her zaman beni çıldırtmıştır. Parası olan insanların birçoğu onu çalışarak kazanmaktadır ve her şeyin tepetaklak olmayacağı hiçbir zaman garanti değildir. Ama kendi acizliklerini ve ezikliklerini bastıramayan bu ufak beyinli para düşmanları, o paranın bitmeyeceğini geveleyip durur ve içten içe derin bir kıskançlıkla yanarlar. Gerçi bilirim ki, aynı para onlarda olsa en ağır emperyalist kendileri olacaktır ve o beğenmedikleri insanların yaşantısını on kere ceplerinden çıkaracaklardır. İşte bu durum bende yoğun bir acıma ve tiksinti yaratır. Bir daha o insanı görmek, sesini dahi duymak istemem. Çünkü bilirim ki, gördüğüm ilk yerde dilim kendini kaybederek çeşitli çılgınlıklar yapabilir. Sonra mesuliyet kabul edemem. Dilim benden ayrı yaşayan bir organdır ve beynimle garip bir bağlantı içindedir ancak beynim onu koordine edememektedir. Dilim kendi başına yaşar ve çok kötü ısırır. Sıdkımın sıyrıldığı insanlar bu durumu çok iyi bilirler, zira onları çoğu kez ısırmıştır. Etrafımda dolanmaya devam ederlerse daha çok kez ısıracağını da bilmektedirler.
Uzun lafın kısası, kıskançlık yedi ölümcül günahın bir tanesidir. Cezası ise cehennemde dondurucu suya sokulmaktır.
Çoğu uzman normal kıskançlığın evlilikleri dahi kurtarabileceğini savunmakta, aşırı kıskançlığın ise patolojik bir durum olduğunu ve acil tedavi edilmesini söylemektedir. Ben her iki tipine de uzak duran bir tipim ama siz bana bakmayın! Kıskanın gitsin kardeşim! : )


ps: resim DA'dan alınmıştır ve Elestrial'a aittir.

Hiç yorum yok: